İz Bırakanlar: Vehbi Arvas

Belki bin kişinin hayatını yazdım, böylesine zorlandığımı hatırlamam. Vehbi ağabeyi anlatmak ne zormuş? Aciz kalıyor insan.
En iyisi mikrofon tutmak... Evet, Habib Arvas Beyden başlasak iyi olacak...
Vehbi Ağabey akrabam, akranımdı.. Çocukluk yıllarında adıyla hitap ettim mi bilmem ama gençlik yıllarımda "Vehbi abi" derdim ona. Yaşça büyük olsam da nesepçe öndeydi zira... Babamla amcalarımla aynı kuşakta...
Vehbi Abi mektepliyken de olgundu. Çok kızması, çok üzülmesi, çok gülmesi gereken anlarda sükunetini korur, aşırıya kaçmazdı asla.
Van o zamanlar küçücük bir şehir, hepi topu iki cadde, onlar da yamalı asfalt. Sağda solda lüleler şırıldar, yalaklar taşar taşar, göle akar. Erek Dağından kopup gelen kanal adeta dolanır sokaklarda...
Kanal tertemizdir, içilebilir, üstelik buzdolabı vazifesi görür, millet kavununu karpuzunu fileye koyar, salar suya...
Şamran altında manda beslerler. Nasıl da güzel kaymağı olur ama... Kalıp gibi kaldır koy, tam sini boyunda. Üstüne Çatak balı boca edeceksin ki, kaşık kaşık dalına.
O günler para yok ama bereket vardı. Otlu peynir, ceviz, inci kefali istemediğin kadar. Bahçeler meyve dolu, dallar kırılayazar.
Vehbi Abiler şimdi Beşyol diye anılan mevkide otururlardı, Çarşıbaşı'nda. Hazreti Ömer Camisinin hemen karşısında, iki katlı toprak bir bina.

Evde, okulda...
Gece 23'e kadar jeneratör çalışır, sadece çarşı mahallinde ışıklar yanar. Vehbi ağabeylerin evi de bunlar arasında. Kenar semtten meraklılar gelir, elektrik düğmelerini, açıp kaparlar... Bak hele! Vay vay vay!
Belediyenin bir arazözü, iki tane otobüsü var. Lakin şehir içi ulaşımı faytonlardan soruyorlar. Dolmuşlar ufak ufak görünmeye başlamış daha...
Van'da lise var ama Ziraat Mektebi daha forslu o sıralar. Biz de ona gittik, hem leyli olarak. Hafta sonu evciyiz, Vehbi ağabeylerin evinde kalırız, sabahlara kadar anlatırız, uyku tutmaz. Pazar akşamı mütalaaya katılmak mecburi ama çok defa kaytarırız. Pazartesi yoklamasında müdür muavini sorar "Arvaslar burada mı Arvaslar?" El kaldırırsak mesele yok, mevcut tamam!
Okulumuz Van'dan 20 küsür kilometre ötede... İkimiz çantaları bisiklete asarız, birimiz öne diğerimiz arkaya... O yorulur ben geçerim, ben yorulurum o geçer Eblanganiz'e varasıya bacaklarımız kopar.
Vehbi Abi bir yere gidecekse mutlaka beni arar. Ben de öyle, onsuz bir yere kıpırdamam. Şu sevgiye bakın ki yaz tatilinde bensiz yapamaz, alır bisikletini yola çıkar. Taaa Van'dan Gevaş'a kadar pedal basar. Nerden baksan 45-50 km. Arada ciddi rampalar var. Hani bisiklette bisiklet olsa... Kalın tekerlekli, çubuk frenli, gavur ölüsü gibi bir alet, vites mites arama...


Doyamadım
Hiç unutmam Rahmetli Orhan Karmış Abi gelmiş, Seyyid Fehim Hazretlerini ziyarete gideceğiz. Arvas hakkında çok şey duymuşum ama ilk defa göreceğim. Kalbim küt küt atıyor, tatlı bir heyecan.
Gevaş'tan dağ aşacağız, İbrahim amca birkaç katır ve cins bir at getirmiş. Ama ne at? Sevimli mi sevimli, uysal mı uysal. Hâza küheylan. Herkesin gözü onda. İbrahim Amca sordu: Arvas'a ilk gelen kim? "Ben" dedim. "Öyle ise ata sen bin!" Bindim yağ gibi akıyor mübarek, sallamadan. Vehbi ağabeye katır düştü, malum rahatsızdır, iyi yorar. Değişsek mi acaba? Mübarek hissetmiş olmalı ki "ben o ata çok bindim" dedi, "keyfine bak."
Okuldan mezun olduk ben Rize'yi çektim, yağmurdan gök görünmüyor. İlk gurbetim, evi memleketi hele Vehbi ağabeyi nasıl özlemişim anlatamam. Oturup bir mektup yazmışım feryad-ı figan.
Yıllar sonra yine buluştuk İstanbul'da... Bu kez daha iyi tanıdım, kıymetini de anladım. Artık Efendim diyorum ona...
Yumuşak huyuna, mütebessim çehresine hayranım hele ki sabrına. Ya Rabbi derdim hiç değilse yarısı kadar ver bana da.
Vehbi Abi gönül ehlidir ama kendini saklar. Görünüşte hazır cevaptır, latife yapar.
Ne hikmetse, düğünlerde sohbetlerde bizi yan yana oturturlar. Öyle bir talebimiz yoktur ama bundan memnun olduğumuz da aşikar.
Ne var ki vefatından iki gün önce müesssenin verdiği yemekte yerlerimiz değişmiş, masanın bir ucunda Vehbi abinin, diğer ucunda benim ismim var. Nasıl üzüldüm anlatamam. Çıktık, "Efendim" dedim, "bizi ayırmışlar."
- Burası ayrılık dünyası Habib Abi, ahirette beraber oluruz inşallah!
Mübarek son günlerinde vedalaşıyordu adeta. O akşam elemanlarından birinden helallik istiyor. Çocuk "görüşürüz abi", diyor "yarın buradayım nasıl olsa"
-Sen hakkını helal et hele.. Yarın geleceğimiz ne malum ama?
Biliyor musun şu dünyada her sevgiye doydum Vehbi ağabeye doyamadım. Babamı kaybettiğimde bu kadar üzülmüştüm ancak. O benim sırdaşımdı, dert ortağımdı, akıl hocamdı... Yerini kimse dolduramaz..
Vefatından sonra Mustafa Abi rüyasında görüyor; nimetler içinde ama "üç şeye çok pişmanım" diyor. "Cemaatsiz kıldığım namazlara, sohbetsiz geçirdiğim zamanlara ve istişare etmeden verdiğim kararlara..."
Görüyor musun bize hâlâ nasihat ediyor. Şefaat de eder İnşallah! (Habib Arvas)


Nasıl unutulur?

13 yaşındayım. Hoşap'tayız yeni adıyla Güzelsu'da... Evin önünde kırmızı bir minibüs durdu. Direksiyonda Abdurrahman Abi...
Babam "ooo Ado hoş geldin" deyip beni gösterdi "alın bu çocuğu da, aranıza karışsın, bir şeyler öğrensin yanınızda!"
Biniş o biniş, şükürler olsun bir daha hiç inmedim, ayrılmadım aralarından...
Arka koltukta Vehbi ağabeyi görmüştüm o gün. Camı yeşil gözlüklerinin ardından sevimli sevimli bakıyordu bana. Durur muyum, ilişiverdim yanına. Beraber kitap satmıştık Yüksekova'da... Daha nice yollara vurduk, hep omuz omuza...
Gazetemizin Van bürosunda (kadroluları saymazsanız) iki kişi demirbaş. Biri Vehbi Abi, diğeri Ekrem Şerif Arvas. Bunlar meccane çalışırlar, sabah işe giderken yolları üzerindeki aboneleri bırakır, tatil günleri tahsilat yaparlar.
Şimdi büroya girdiniz di mi? Mustafa Aktaşçı sağda oturur, Emin Toker solda. Vehbi abi Mustafa ağabeye "hesap kitap nasıl" diye laf atar, sonra Emin abiye döner "büyük gazeteci" der, "haberlerden neler var?

Ağanın eli
Hakikaten biri ömür boyu hesap kitap yaptı, bu gün müessesenin kilit noktasında, öbürü İHA bölge müdürü oldu Doğu Anadolu ondan soruluyor.
Vehbi abi de fahri muhabirimizdi, çantasında fotoğraf makinesi taşır, öyle ya n'olur, n'olmaz.
Liseyi bitirdim Berekat yayınevinde çalışıyorum, Bayezid, Beyazsaray'da... Vehbi Abi sık sık ziyaretime gelir. Yemekleri hep o ısmarlar, benim misafirim güya...
"Ama Abi" derim, "artık benim de maaşım var!"
- I ıh katiyen olmaz!
Trabzon pidesi yeriz, pişkinini sever, yanında mutlaka ayran.
Sonra İzmir'e gittim. İHA'ya... Sabahları TGRT'ye gündem geçiyorum. İstanbul'dan bakmışlar sesim mikrofonik. Sen gel dediler buraya!
TV Haber dairesindeyiz... Bakanlar, valiler filan... Önümüz açık, fırsat bu fırsat...
O günlerde İlhan abi çok sempatik gelmişti bana... Daima gülümseyen, ona buna selam dağıtan bir adam. Genel Müdüre çıktım (Veysel Beye) "Abi" dedim, "sen beni Radyo'ya yollasana."
- Niye? Televizyonculuk daha cazip, herkesin gözü burda...
- Ben razıyım.
- Ama tenzili rütbe olur, kötülük yapamam sana.
İki üç gün salladı sonunda ikna oldu. Radyoya gittim beni Vehbi ağabeyle aynı odaya koydular. Daha ne isterim Cenab-ı Hakktan?
Makaleler arasında adlı bir programa başladım ve bir klasik oldu zamanla...
Vehbi Abi yenilikçidir, eli kalem tutar. Şairdir sonra... Hem değişik şeyler düşünür hem de işini takip eder, kimselere bırakmaz. Bir çok programın altında imzası var. Muhabbet Saati çok tutmuştu mesela.


Doğal sakinleştirici
Vehbi Abinin odasına hışımla girenler olur, yumuşayıp çıkarlar. Öyle mütebessim, öyle vakurdur ki insan mecburen kendini toplar.
O bir şeye ısrar etmez, hep "teklif etmiş olayım" havasında. Aksini söyleyene de darılmaz, icabında geri adım atar. Sessizdir, sıkıntılarını sızdırmaz.
Bayramdan bayrama sigara yakar. Bitlis'ten sapsarı tütün gelir, elceğizi ile sarar. Üç dört gün toz duman, bayram bitti tamam.
Şahane çiğ köfte yoğurur sonra. Onda onbeşte bir TGRT FM çalışanlarına ziyafet var. 30-35 kişiyi doyurur, salatalar, tatlılar...
Vehbi Abinin Seyyid Abdülhakim Arvasi Hazretlerine büyük bir muhabbeti vardı. Bazen aşkla dolar taşar. "Hadi yürü" der, "Bağlum'a". Geceden bineriz, sabah döneriz kimsecikler anlamaz.
Bir başka arzusu hacca gitmekti, yüz sürebilmekti mübarek topaklara.. Dostlarına "Gidince orada kalmalı" derdi, "defnetsinler Medine'ye ya da Cennetül Mualla'ya..."
Öyleyse 63 yaşını bekle derdik, gülerdi kibarca..
O gün mikrofon sizde diye bir programım var, ikindiyi birlikte kıldık. Müezzini ben oldum hatta. Eve gittim, vefat haberi...
Bir sohbette kavuşmuş rahmet-i Rahman'a! Sağlıklıydı halbuki. Demek ki vakit saat...
Yeri doldurulamadı... Masası boş durur hâlâ... (Ataullah Arvas)


Müftünün oğlu...
Vehbi abi ile arasıra korulara gideriz. Kapıdakiler beni tanır, basın kartı sahibi olduğumu bilirler. Ben yine de girişte durur, "Müftünün oğluyum" der basarım gaza... Bir iki böyle oldu, farkındayım gözden kaçırmıyor.
O gün rahmetli geçmişti direksiyona, turnikeye geldi. Benden öğrendiği gibi "Müftünün oğluyum" dedi. Adam "İstersen valinin oğlu ol" dedi, makbuzu yırtıp uzattı burnuna. Ücreti öderken "Yaa Vecheddin abi nasıl beceriyorsun bu işi" diye sordu, "Benim babam vilayet müftüsüydü forsumuz geçmiyor, senin ki ilçe müftüsüydü millet kapılarda karşılıyor."
O günden sonra beni nerde görse topuklarını birleştirir, düğmesini ilikler "Müftünün oğlu buyursunlar" deyip yol gösterirdi bana... (Vecheddin Arvas)

İMRENDİREN DOSTLUK
Habib ve Vehbi Arvas, kardeş gibidirler, bir ömür geçirirler omuz omuza...

DEREYE DÜŞÜRÜNCE...

Cüzdan meselesi

Arvas'a gitmeyi çok arzuluyordum, Vehbi abi destek oldu birlikte çıktık yola. Bilen bilir Müküs (Bahçesaray) küçük bir kasaba. İçinden bir çay akar, sanki fırtına.
Düşünebiliyor musunuz kilimini kaptıran Irak'taki fukaraya tasadduk ediyor, yakalamak ne mümkün dönüp evine gidiyor.
Vehbi abi gel abdestini Müküs Çayında tazele dedi, büyüklerimiz öyle yaparlardı zira. Şadırvan var ama uydum ona. İyi de o arada cüzdan düşmez mi suya. Basın kartı, ehliyet, hüviyet hepsi içinde, para mara artık ne varsa... Vehbi Abi nasıl üzüldü anlatamam.
Çarşı içinde turluyoruz bir dükkan sahibi (hiç unutmam adı Adnan) buyur etti. Oturduk çaylar geldi. Adamcağız baktı sıkıntılıyım. Hayrola dedi ne var?
-Ya hiç sorma, cüzdan...
-Merak etme bişey olmaz.
Nasıl olmaz dedim, bu su fili bile götürür, cüzdan çoktaaan vardı hududa...
Bak delikanlı öyle bir yere geldin ki korkma. Burda bir şey kaybolmaz!
Neyse Arvas'a gittik, bizi dergahta ağırladılar. Yer yatağı serdiler, Vehbi ağabeyle uzandık mı yan yana. Nasıl feyzli bir gece, gönlüm kıpır kıpır, gözümü kırpmadım desem yeri var. Sabah namazını kıldık, gün ışımadan yürüdük Seyyid Fehim Hazretlerinin huzuruna... Yolda ayakkabılarımızı çıkardık, büyüklerin dolandığı zeminde yalınayak. O ziyaretten nasıl istifade ettim anlatamam. Mekan elbette mübarek, üstelik Vehbi abi var yanımda... Hüviyetmiş, paraymış, kimin umurunda?
Ertesi gün Müküs'e döndük. Baktım Adnan Bey dükkanın önünde, karşıdan cüzdanı sallıyor.
Çocuklar bulmuş getirmişler, birer harçlık vermiş onlara...
Vehbi Abi evlad-ı resuldür ama kendini setr eder, gülüşür, şakalaşır kimseye mesafe koymaz.
Şah-ı Nakşibend hazretlerine "nasıl vefat etmek istersiniz" diye sorulduğunda "sohbette" buyurmuşlar. Vehbi Abi de sohbet sohbet dolaşırdı, zira aşıktı ona. O gün de sohbette... Bir ara abdest alıyor, yan odaya çekiliyor. 20-30 kişinin olduğu bir evde yapayalnız vefat ediyor. (Necdet Suna)

AMCA'YA HASRET..

Çocukla çocuk,
Büyükle büyük,
O narin bedenin,
Yüreği büyük.

Büyüğe küçük,
Küçüldükçe büyük,
Tevâzu hakikati,
Muhakkak büyük.

Vehbi amca, gönlümüz senle
Bir muhabbet dolu tebessümle,
Belli ki şuralarda bir yerde,
Duâlarınlasın, bizimle..
( Bende-i azizân...)

"DUA ZAMANI"
Telefondaki mesaj

Bir Allah dostu Vehbi Abi'ye "dedenizle niye rabıta yapmıyorsunuz" diyor, "deneyin göreceksiniz önce rüyanızda sonra hayatınızda karşınıza çıkacak!"
Rabıta yaptığına ve müjdelere kavuştuğuna eminim ama hallerini titizlikle saklar.
Onda iki şeyin sevgisi doruktaydı, İslam büyüklerine ve mübarek topraklara... Hac'dan dönen gençlere "ne iyi ettinde gittin" derdi, "darısı başımıza!"
Geçen sene karar verdik, birlikte gideceğiz Hicaz'a... Meğer ona vekil olacakmışım. Hiç gelir miydi aklıma?
Her Cuma odama uğrar hani bir çay içeçek kadar. O gün de geldi, aksilik bu ya ortalık nasıl kalabalık, kalamadık başbaşa.
Bir ara telefonumu aldı, kurcalayıp bıraktı masaya.
O akşam vefat etmiş, ertesi gün saat dokuzda "dıt dıt dııt" alarm. Telefonda bir yazı... "Dua zamanı... Vehbi Arvas'a!"
Ben ihmal etmiyorum ama siz de katılabilirsiniz çağrıya. El Fatiha! (İsmail Mahnoli)

İrfan ÖZFATURA

Kaynak: Türkiye Gazetesi

Yorumlar