Türk Medyasına Neler Oluyor ve Babıali Kültürünü Yaşatmak İçin "Babıali Vadisi" Fikri

Medyamızdaki tuhaflıklar her zaman eleştirilere konu olmuştur. Gazete sahibinin avukatlığını yapan kiralık kalemlerden tutun da, vatansever maskesi altında, ülkenin temeline dinamit koyma gayretinde olan yazarları da gördük, sadece vatanın ve milletin ali menfaatlerini düşünen ve bu menfaatler için çalışan, hakiki vatansever yazarlara, hain, irticacı, bölücü yaftası yapıştırıldığını da gördük. Ama son zamanlarda iyice garipleşti medyamız... Eskiden, gazete sahiplerinin, gazetelerinin sütunlarından ve kalemşörlerinin köşelerinden kavgalarına çok şahit olduk da, yazarların, birbirleriyle kavgalarına eskiden çok şahit olmazdık. Son günlerde neredeyse hergün, bir yazar, köşesinden, başka bir yazara giydiriyor ya da gazetesindeki bir ağabeyini göklere çıkartıyor. Halbuki bu yazar ağabeyi göklerde değil yerlerde birilerine göre...

Peki, neden Türk medyası bu hale geldi? Geçenlerde bir tv programını izliyordum. Hadi ismini de söyleyeyim; Kanal D'de yayınlanan Medya Kralı programı... Programın konuklarından Oray Eğin'in, Star Tv'de yayınlanmaya başlayan yeni tv programından bahsediliyorken, ekranda da Oray Eğin'in, Hülya Avşar ile yaptığı sohbet esnasında, Hülya Avşar'a, özel hayata müdahale şeklinde olan bir soru yöneltmiş ve Okan Bayülgen, bu soru ile ilgili bazı sorular sordu. Programın daimi konuğu olan, duayen gazetecilerden Hakkı Devrim, Oray Eğin'in sözkonusu sorusunun üslubuna itiraz ediyor ve bu üslubu eleştiriyor, mülakat (röportaj) böyle yapılmaz diyor. Söz konusu yazarlardan biri; 80 yaşındaki, 1952 senesinden beri yani 57 yıldır gazetecilik yapan, Babıali kültürü ile yetişmiş bir yazar, diğeri ise sadece birkaç yıldır gazetecilik yapan ve plaza kültürü ile yetişmiş bir gazeteci. Oray Eğin'in, Hakkı Devrim'e tepkisi; "Ben yıllardır ropörtaj yapıyorum ve gazeteciliğe ropörtaj yaparak başladım. Bırakın nerede, kime, nasıl soru soracağımı bileyim." Hakkı Devrim de doğru bildiğinden geri adım atmayan bir kişi olduğu için tarzın yanlışlığını anlatmaya devam etti. Oray Eğin, eğer akıllı bir gazeteci olsaydı, Hakkı Devrim'e itiraz etmek yerine onun bilgi ve tecrübelerinden istifade etmeye gayret gösterirdi ama sanırım bu özellik Babıali gazetecilerinde kaldı.

Birileri, Oray Eğin'e gazeteci demiş, o da mesleğinin zirvesine çıktığını ve olduğunu zannetmiş. Ama Babıali gazetecilerini de görüyoruz; onlar, son nefeslerini verene kadar öğrenmenin ve talebeliğin bitmeyeceğini bilirler ve ustalarından her zaman istifade etmeye çalışırlar. En azından önemli bir çoğunluğu böyledir diye düşünüyorum.

Maalesef Babıali kültürü, gazetelerin merkezleri Babıali'den taşındıktan daha doğrusu taşındırttırıldıktan sonra -ki bu taşındırtma kötü niyetle değil şehir trafiğini ferahlatmak için yapılmıştır- "Babıali Kültürü" yerini "Plaza Kültürü"ne bırakmıştır. Plaza kültürü de, medyamızı bu hale getirmiştir.

Günümüz Gazeteciliği

Gazetecilik yapmamış, yazarlığı ise blog ve sözlük yazarlığının ilerisine geçmemiş birinin, gazetecilik üzerine bu şekilde eleştiriler yapması ve yazı yazması garip karşılanabilir ama artık birilerinin bu duruma dikkat çekmesi gerektiği kanısı oluştu bende ve bu kanı, beni bu yazıyı yazmaya itti.

Günümüz gazeteciliği, gitgide Babıali Kültürü'nden uzaklaşıyor ve uzaklaştıkça da gazeteciliğin temel değerleri de erozyona uğruyor. Yeni nesil gazetecilerin önemli bir çoğunluğu Babıali Kültürü ile alakası olmayan Plaza Kültürü ile yetişiyor. İşin daha acı yanı ise; Babıali Kültürü ile yetişmiş olan usta gazetecilerin de hatırı sayılır bir kısmı, bu Plaza Kültürüne mağlup olmuş durumda. Bu durum ise sözkonusu erozyonun hızını arttırıyor.

Gazeteler Babıali'de iken,"x" bir gazeteci (yazar, muhabir, yayın yönetmeni, sayfa sekreteri vd.), işten çıkıp eve gidiyor iken, yolda, yüz metre ilerdeki binada çalışan diğer meslektaşına rastlar, selamlaşır, hal hatır sorar, belki bir yerlere gidip, bir şeyler yer, içerlerdi. Bu durum da aralarındaki dostluğu arttırır, görüşleri birbirine aykırı olsa da bu dostlukları, birbirlerine saygı duymalarını sağlardı. O zamanlar ben daha doğmamıştım ve gazeteler Babıali'den taşınıyorken daha küçük bir çocuktum ama bir medya grubunun plazasında çalışan biri olarak durumun böyle olduğunu biliyorum.

Babıali Vadisi

Türk Gazeteciliğine Babıali Kültürü nasıl yeniden kazandırılır diye düşünüyorken, aklıma Babıali Vadisi fikri (nacizane) geldi. Fikrin, isim ilhamı "Silikon Vadisi"dir. 80'li yıllarda, İstanbul'da, sanayiyi şehir dışına taşıma çalışmaları başlayınca, her sektör için ayrı ayrı sanayi siteleri kuruldu ama medya şirketleri dağıldı(çoğu Güneşli ve Yenibosna bölgesinde ama orada bile dağınık).

Babıali Vadisi fikri, İstanbul'daki medya şirketlerini, Babıali'deki gibi biraraya toplama düşüncesinden doğmuştur. İstanbul'daki bütün gazetelerin (hatta belki televizyonlar, radyolar ve bütün medya organlarının) genel merkezleri bu vadiye taşınacak. Bununla beraber üniversitelerin iletişim vb. fakülteleri, kampüslerinden, bu vadiye taşınmalı, bu vadide iletişim ve basın yayın ile alakalı meslek liseleri kurulmalı, böylelikle öğrencilerin, mesleğe atılmadan mesleğin havasını soluması sağlanmalı. Tabii bu fikir mesleğin içindeki kişiler, mimarlar ve uzmanlarca geliştirilmelidir. Belki böylece, Türk Gazeteciliğinin tamamen yitirmek üzere olduğu Babıali Kültürü yeniden hayat bulur.

Babıali Kültürü ile yetişmiş son savaşçı gazeteci de ölmeden önce Babıali Kültürünü yaşatmak için birşeyler yapmalıyız.
Hasan Barak

Yorumlar