Kürt Meselesi, Başbakan ve Ahmet Kaya...

  Tek parti döneminin tek tip insan ideolojisi beraberinde bir çok zulüm getirmiştir. İstiklal Mahkemeleri bunun ilk akla gelen örneklerindendir. Başörtüsü, İmam Hatip, mütedeyyin subay-astsubaylara uygulanan zulümleri de sayabiliriz. Sağdan, soldan, dindar kesimden insanlar yıllarca zulme maruz kaldılar.

  Ülkemizde senelerce ana dili Türkçe olmayan insanlara dayatmalar yapıldı. Mesela Kürtçe konuşmak, kitap yazmak, film çekmek, şarkı söylemek yasaktı.

  Bu ve benzeri yasaklar bazı Kürt vatandaşlarımızı, Kürtçülüğü kullanan PKK Terör Örgütünün kucağına itti. Bazı Kürt vatandaşlarımız da ısrarla PKK'ya karşı olduğunu, ülkenin bölünmez bütünlüğünü savunduğunu söylemesine rağmen Kürtlerin haklarını savundukları için PKKlı yaftası yiyorlardı.

  Resmi(!) ideoloji(!) Kürt vatandaşlarımızı soyutluyordu. Resmi ve ideoloji kelimelerinin yanlarına koyduğum ünlem işaretleri aslında devlet içine yerleşmiş ve derin dehlizlerde senelerce saklanarak ülkemizi karıştıran ve bu karışıklıklardan, çatışmalardan nemalananları temsil etmektedir. Ve bu derin dehlizlerde saklananların, PKK ile dirsek temasları, ilişkileri herkesce malumdur.

  Bir yandan Kürt diye birşey yoktur, onlar bölücüler vb. gibi Kürtlüğü görmezden gelen propagandalar yaparken, diğer yandan PKK ile kolkola ülkeyi karıştırma planı yapanlar aynı insanlardı.

  1994 yılında Türkiye gündemine bir adam girdi. Kasımpaşalıydı ve delikanlıydı. Gençti, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na talipti. İstanbullular bu adam iltifat gösterdiler ve 5 yıllığına görev verdiler. Adı Recep Tayyip Erdoğan'dı...

  Ve bu delikanlı adam 98 yılında, okuduğu bir şiirden mahkum olarak Başkanlıktan düşürülmesine kadar İstanbullulara Haliç'in temizlenmesinden su sorununun aşılmasına, metronun bitirilmesinden AKBİL'e, Sosyal Tesislerin halka açılmasından kavşak ve caddelere, çevre ve hava kirliliğinin çözülmesine kadar yüzlerce hizmet yaptı.

  Bir başka cenahta da protest müziğin kurucusu olarak gösterilen Ahmet Kaya, Kürt gerçeğinden bahsediyor, Kürtlere temel hak ve hürriyetlerinin verilmesinden bahsediyordu. Ve bu davası şarkılarına da yansıyordu. Ne acıdır ki; bu adam davasını savunan cümleler kuruyorken söze hep bu ülkenin bölünmez bütünlüğüne vurgu yaparak başlamak zorunda kalıyordu. Acıydı çünkü Kürt gerçeğini savunduğu için bazı kesimler ona bölücü yaftasını yapıştırmaktan imtina etmiyorlardı. Bazılarının iddia ettiği gibi PKK ile bir bağı var mıydı, yok muydu bilemem, varsa bu bağ nasıl bir bağdı onu da bilemem ama ben Ahmet Kaya'nın ağzından PKK propagandası yapan hiçbir söz işitmedim. Ha bazı konserlerinde PKK bayrakları açıldığını gördüm, bir konserinde, şarkısının bir yerinde "vallahi Apo'yu özledik" dediğini duydum ama öte yandan ben bu ülkenin bölünmez bütünlüğü taraftarıyım dediğini de çok duydum. Bir TV programında söylediği şu sözler çok önemli; "ölürsem hayatımda istediğim bir tek şey var; asla bu ülkeyi sevmiyordu demesinler. Ben Edirne’den Ardahan’a kadar bu ülkeyi çok sevdim." Eğer PKK ile bir ilişkisi varsa bunun hesabını da kendisi verecektir.

  Ahmet Kaya, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin organize ettiği Cumhuriyetin 75. Yılı şenliklerinde -R.T.Erdoğan hakkında mahkumiyeti kesinleşmişti. Haftlar sonra da cezaevine girdi. Şenlik Recep Tayyip Erdoğan'a veda niteliği de taşır hale gelmişti.- konser vermiş, Recep Tayyip Erdoğan'ı cezaevine uğurlamış, destek vermişti.

  İşte bu şenliklerden sadece 3,5 ay sonra Ahmet Kaya, Magazin Gazetecileri Derneğinin ödül töreninde aldığı ödülün ardından, "Önümüzdeki kasette, Kürt asıllı olduğum için Kürtçe bir şarkı yapıyorum ve Kürtçe bir de klip çekiyorum" demişti. İşte bu sözü onu linç etmelerine yetmişti.

  Aslında mesele Ahmet Kaya ve onun savunduğu fikirleri değildi. Olayların zamanlamasına dikkat etmek gerekir. Ahmet Kaya, İBB'nin organize ettiği 75. Yıl Cumhuriyet Şenliklerine katılıyor, R.Tayyip Erdoğan'a destek veren bir konuşma yapıyor ve sadece 3,5 ay sonra bu lince maruz kalıyor. Ahmet Kaya bu sözleri yıllardır söylüyordu. Neden dün değil o gün linç etme gereği gördünüz? Ahmet Kaya'nın linç edilmesi emrini verenler ile Recep Tayyip Erdoğan'ın önünü kesme gayretinde olanlar aynı kişilerdi. Ahmet Kaya'ya şu mesajı verdiler. "Biz bu adamın önünü kesmeye çalışıyoruz. Sen kimsin bizim ipini çektiğimiz birine destek verirsin." Ve bu mesajı sadece Ahmet Kaya'ya değil Recep Tayyip Erdoğan'a destek vermesi muhtemel bütün kişilere vermek istediler.

  Onlar ipini çektiklerini sansalar da, Recep Tayyip Erdoğan'ı öldürmeyen bu kurşun daha da güçlenmesini sağlamıştı.

  Derin dehlizlerde saklananlar hala Kürt Meselesini yok sayıyorlar. ABD, siyahları yıllarca yok saydı, hayvanlardan aşağıda tuttu, ne oldu? Bunun Amerika'ya faydası oldu mu? Bilekis zararı oldu. İngilizler İRA'yı, İrlanda'yı yıllarca yok saydı da ne oldu?

  Bir babayiğit çıktı ve tüm ezberleri bozdu. Ezberleri bozulanlar afallamaya başladılar. Olmaz denilenler oldu.

  İşte o babayiğit, o aslan parçası, o kahraman çıktı ve Ahmet Kaya'nın uğruna canını verdiği Kürt gerçeğini resmi makamların da görmesini sağladı. Artık Kürtçe özgür, hatta o kadar özgür ki, devletin resmi televizyonunun Kürtçe yayın yapan kanalı var. O kadar özgür ki, Ahmet Kaya'yı o gece yuhalayanlar, protesto edenler, bugün rahatlıkla Kürtçe şarkı söyleyebiliyorlar. O gece Ahmet Kaya'yı linç edenlerden biri, Serdar Ortaç bugün çıktı ve özür diledi, jürisi olduğu yarışmada Kürtçe şarkı söylenmesini tavsiye etti. Algıyı, yaklaşımı, bakış açısını değiştirdi bu Kasımpaşalı babayiğit. Kürtler temel hak ve hürriyetlerine bu adam sayesinde kavuştular. Kürtler ve tüm Türkiye bu adama, Recep Tayyip Erdoğan minnettar olmalıdır.

  İşte bugün, Ahmet Kaya'nın ölümünün 13. yılında, linç edilişinin 14. yılında terör sorunu da Çözüm Süreci ile sona ermekte. Çözüm Sürecinin başladığı günden bugüne kadar geçen sürede elhamdülillah aylardır şehit haberleri gelmiyor, elhamdülillah aylardır kanımız akmıyor.

Yorumlar